Kayıtlar

Beyin Hackleme: İnsan Zihninini Kodlamak Mümkün mü?

Resim
Beyin Hackleme: İnsan Zihnini Kodlamak Mümkün mü? Filmlerde ve dizilerde sıkça gördüğümüz bir sahne vardır: Bir hacker, bilgisayarı açar ve birkaç satır kod yazarak insanların zihnini kontrol eder. Peki, bilim gerçekten insan beynini hackleyebilir mi? Hafızamızı silebilir, anılar ekleyebilir veya düşüncelerimizi bilgisayarlara yükleyebilir miyiz? Bu yazıda, bilim dünyasının beyin-makine arayüzleri, nöroteknoloji ve insan zihnini kodlama konusundaki en çılgın çalışmalarını inceleyeceğiz. 1. Beyin Nasıl Çalışıyor? Bir Hacker Gözünden Zihin Beyni bir bilgisayar gibi düşünelim: Nöronlar = Bilgisayar devreleri Sinapslar = Veri transfer kabloları Elektrik sinyalleri = Kodlama dili Beynimizde 86 milyar nöron var ve her biri elektrik sinyalleri aracılığıyla iletişim kuruyor. Bu sinyaller, tıpkı bir bilgisayarın işlemcisi gibi bilgiyi işler ve saklar. Eğer bu sinyalleri okuyabilirsek, beyni bir bilgisayar gibi "hacklemek" mümkün olabilir mi? Bilim insanları tam olarak bunu yapmaya çal...

Nasıl çalışmalıyız/ Çalışma teknikleri/ Hazır mısın?

Resim
Öğrenmek, hayatta kazanabileceğimiz belki de en önemli alışkanlık. Şu anda öğrenciyesiniz ne mutlu size. İleride başka işleri yapmaya başlayınca sakın bundan vazgeçmeyin. Peki çok iyi bir öğrenici olmanın sırrını iyi bir öğretmen olmaktan mı geçer?  Öğretmen olmak derken sadece meslek olarak öğretmenlikten bahsetmiyorum. Herhangi bir konuyu öğrenmeye çalışırken uygulanabilecek bir yöntemden söz ediyorum. Diyelim ki öğrencisiniz ve bir sınava hazırlanıyorsunuz, ya da çalışansınız, girişimcisiniz ve bir sunuma hazırlanıyorsunuz. Öğrenilecek konuya nasıl hazırlanmak lazım? Nasıl ders çalışmak lazım? Soru bu.  Ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek'in de dediği gibi: "Develer gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak gerekir." Yani derin derin çalışmak gerekir. Belki de şuan çok kötü giden günlerin içindesin. Bu günleri boş, umutsuz ve karanlık geçirmek makul gelebilir sana. Hiçbir şey yapmadan uzanmak ve kader diyip geçmek çekici gelebilir. Ama...

İnsanların İletişim Kurduğu İlk Yabancı Yaşam Formları: Gerçek mi, Fantezi mi?

Resim
İnsanların İlk İletişim Kurduğu Yabancı Yaşam Formları: Gerçek Mi, Fantezi Mi? Dünya dışı yaşamla iletişim kurma hayali, insanlık tarihinin en eski düşlerinden biridir. Binlerce yıl boyunca insanlar, gökyüzündeki yıldızlara bakarak, orada yalnız olmadıklarına inanmışlar ve bir gün başka bir gezegenden gelen sinyalleri, mesajları veya belki de ziyaretçileri beklemişlerdir. Uzaylılarla iletişim, hem bilim kurgu kitaplarının hem de bilimsel araştırmaların popüler konularından biri olmuştur. Ancak, bilim kurgu hikayelerinden öte, uzaylılarla iletişim kurma olasılığı gerçekten de var mı? İnsanlık, bugüne kadar yabancı yaşam formlarıyla ne tür iletişimler kurdu? İşte, bu soruların cevabına dair ilginç bir keşif yolculuğuna çıkalım. Yabancı Yaşam Formlarına Yönelik İlk Düşünceler Uzaylılar ve yabancı yaşam formları, Antik Yunan’dan bu yana insanların ilgisini çekmişti. Eski çağlarda gökyüzüne bakarak, "bizim gibi düşünen" varlıkların diğer gezegenlerde yaşayabileceğini h...

Uzayda Ölümsüzlük: Fareler, Bilim ve Tuhaf İnançlar

Uzayda Ölümsüzlük: Fareler, Bilim ve Tuhaf İnançlar Bilim her zaman insanları şaşırtmış, bazen de gülümsetmiştir. 1950’lerin ortalarında, bilim insanları uzaya fare göndermeyi düşündüklerinde, büyük bir “işte bu kesinlikle olacak!” havası vardı. Ama kimse şunu sormamıştı: Peki, fareler gerçekten ölümsüz olur mu? İşte, tarihin en tuhaf bilimsel deneylerinden biri bu soruyu gündeme getirmişti. O zamanlar, uzaya insan göndermeye henüz cesaret edemeyen bilim insanları, deneyler için bir adım geri atmışlardı. Fareler, maymunlar, hatta güvercinler, tüm bu denekler uzaya gönderilip, insanların yaşaması için gerekli olan koşullar test edilecekti. Ama işin ilginç tarafı şu: 1950’lerde bir grup bilim insanı, farelerin uzaya gönderildiğinde ölümsüz hale geleceğini düşündüler. Bunu gerçekten düşünüyorlardı! O dönemin bilim insanları, uzay ortamının farelerin hücrelerini yenileyip, onları ölümsüzleştireceğine inanıyorlardı. Belki de farelerin yaşadığı her şey, evrende bir ilk oluyordu. Uzayda ölüms...

Kendimizi nasıl fark ederiz?

Resim
Uzun yolculuklar tek bir adımla başlar. Evet arkadaşlar başarılı olmuş insanların bir başlangıç, bir fark ediş noktası vardır. Belki bir kelime, belki bir foroğraf, belki de bir müzik. O ilk adımı atmalarını sağlayan bir şey mutlaka vardır. Bugün çoğumuzun da tanıdığı Barış Özcan'ın nasıl oturduğu yerden ayağa kalktığını biliyor musunuz? Bir videosunda diyor ki: Uzaya gönderilen roketleri izlemek küçüklüğümden beri her zaman ilgimi çekmiştir. O zamanlar sebebini tam olarak bilmiyordum tabi ama ekranın karşısındaki koltuğuma oturup, o fırlatma ritüelini, o ritüeli oluşturan tüm adımları başından sonuna kadar izlemek bana müthiş bir keyif veriyordu. Geri sayımın ardından ateşlenen o güçlü roketlerin açığa çıkardığı enerjiyle gök yüzüne doğru yükselen bir kütleyi seyretmek. Bazılarına saçma gelebilir. O zamanlar sebebini tam olarak anlayamasam da benim için çok önemliydi. Hayatım boyunca ekranın karşısındaki o koltukta oturup başka şeyleri, başka olayları, başka insanlar...